5 Aralık 2015 Cumartesi

Şikayetname 1

Dua-Eden-İnsan
Şikayetname 1

1. Bölüm

 

Bütün blogger arkadaşlarımla bugün başlayıp “Ben Deist Olabilir miyim” yazımın devamı niteliğinde  ve bir başlık altındaki  yazılarımı paylaşmak niyetindeyim.
           

YARADANIMDAN CEVAP BEKLEMİYORUM, AKLI BAŞINDA OLAN HER İNSAN GİBİ… ZİRA ALAMAYACAĞIMI BİLİYORUM.


Ama yazmak zorundayım, aklımda gittikçe biriken  özgün düşüncelerimin fışkırmaya az kalan, eğer hürriyetlerini teslim edemezsem beynimin bir yerini tıkayıp adeta orada habis bir ura dönüşeceklerini anladığım bu günler de bunu yapmak zorundayım. İnsan olduğumu ailemin içinde fark ettiğim zamanlardan, içinde sıkışmış hissettiğim bu güne kadar, hiç de iyi şeyler yaşamadım. Tüm bunların bana nimet olarak dönüp dönmeyeceklerinden emin değilim. Burada kim bilir belki milyarlarca insanın içinden geçirdiği soruyu sormam gerekir: “Ayrıcalığım ne ki bunları çektim?’’ Zehir bile alsan dünyada,bedeli neyse aldığın zararı katlayıp veriyorsun.


Peki, ben bunca bitmişliğimin ederini nasıl tahsil edecektim? İnsanların anlayışsızlığıyla bugünden sonra  yaşamımın daha da çetin olacağını tahmin etmek güç değildi. Dünyada  günde kim bilir kaçlarcası çeşitli şekillerde ölen, sıfır yaş grubundan en azından ellisini göremeyen insanlar? Bombalarla ölenler, kafası koparılanlar, toplu veya yarı canlı gömülenler ve onların “Ne oldu bize?” diye sorma hakları… İşkence çekenlerin, özürlülerin ve onlara bakanların ve bizzat kendilerinin çektikleri? Deliler, meczuplar? Bu haldeyken bir de, işkenceye uğrayıp canlarının acıdığını hissedenler? Onların çektikleri acıların bedeli, ya da nasıl mükâfatlandırılacakları? Bunları görüp seyrederken bile dayanamazken, içlerimizin bu acılardan gördüğü zararlar?


Birbirimize söylediğimiz bir tek kelimeyle yani “ŞÜKRET!’’denmesiyle durur mu dürüst sorularımız? Durmalı mı? Bunları düşünüp; Allah’a ancak yüreğimizle sorunca KÂFİR mi oldum şüphesiyle korkup içimizi de mi susturmaya çalışmalıyız? Susmalı mıyız, ya da nereden almalıyız cevaplarımızı? Sahipsiz ve her türlü tehlikeye her an açık hissetmemiz niye? Bir eşya kadar değersiz miyiz ki garanti belgemiz bile yok. Kabir azabı var diyelim. Hani ruh yükselince, can bomboş yığından öte bir şey olmazdı? Zaten bunları yazan da söyleyen de bizim gibi kullardan başkası değil. Bazıları içlerinden “Bir de kertenkeleden korkuyorsun, toprağın altına nasıl gireceksin?’’ diyor. Daha buna benzer nice söylemleri…

On gün önce, bir ameliyat geçirdiği için Ankara’ya ziyaretine gittiğim seksen küsur yaşındaki yengemin önce insan, sonra Müslüman biri olduğumun farkındalığıyla; hayatımdaki bütün tersliklerle başa çıkıp, asude ve etik bir hayat yaşadığım için beni takdir ettiğini zannederken… Namaz kılmadığımdan dolayı bana “Kızarmış saça alnını değdirip, değdirip çekecekler her namaz vakti…’’diyor. Allah sığınılacak limanın bizzat kendisi ise; namaz da ömrü boyunca hiç aksatmadan kılmış birini feyzlendirmeyip, üstelik kendini karar mercii sayarak söylediklerine referans olur mu, olabilir mi? Bu saçma sapan sözleri ağzına almaması gerekmez mi? İnanç  böyle bir aldanışa nasıl izin verir? Çocuk korkutur gibi söylemler niye? Nerede görmüş böyle bir işkenceyi de söylüyor eminmişçesine?


İmanın beş şartı dışında hiçbir ameli önemsemeyen bu insanların, bir de kişisel tatminler ve maddiyat endişesi  taşıyanlarından korkmaya benzer bir duygu hissetmemiz neden? Onları, aklın kabul edemeyeceği bu saçmalıklarından dolayı ikaz etmekten bile, imanın verdiği tevazuuyla vazgeçerken biz, bir tepkiyle karşılaşabiliriz korkusuyla susanlar da büyük çoğunlukta. Allah’ın verdiği tüm dünya nimetlerinden hiç atlamadan yararlanırken, bir de imanın beş şartını yerine getirebilecek  dinginliğe sahipsen tamam işte, bir de at gözlüğünü  tak, böyle yaşayanlara ne mutlu… Yıpranıp, her türlü belalarla karşılaşıp, yine de bu şartları yerine getirip reklam yapmayanlar ise, işte hakiki  Müslümanlar. Allah insanı böyleleriyle karşılaştırsın, iman ettiğine pişman ettireceklerle değil.


Ece Evren / İstanbul / Şikâyetname                                                                                                                              
         







4 yorum:

  1. Selam Ece,
    Az önce odamı toparlayayım dedim. Kitaplığa bir düzen vereyim dedim. Bu esnada tableti açtım müzik için. Derken bloguna bir gireyim dedim ve bu yazıyı gördüm. Önce yere uzanıp ilk paragrafı okuduktan sonra ciddi bir konu ve uzun bir yorum olacak diye koltuğa kurulum yazıyı okudum.

    Ben de Absürd İşler kategorisinde anlattığın örneklere yakın durumları eleştiriyorum. Maalesef insanların din, tanrı, yaşam algısı o kadar değişti ve maddileşti ki bu fikirlere karşı durmak şu yana eleştirmek bile suç oldu.

    Öncelikle verdiğin örnekte kabir azabı ve namaz örneğinde insanlar hâlâ ölünce maddi bedenlerinin de canlılığını sürdüreceğini sanıyorlar oysa ruh yani bilinç dediğimiz şey ya da elektromanyetik bir alana benzeyen benlik yani ruh için hep biyolojik bedenle bağlantılı tuhaf azap türleri çıkarılmış. Bu tamamen insanın ve evrenin oluşumunu ve işleyişini bilmemekten kaynaklanıyor. Çünkü yüzlerce yıldır dini inanca sahip insanlar din adamlarınca bu şekilde kontrol edildi.

    Hangi inanca sahip olduğumuz önemli değil önemli olan biyolojik yaşamın oluşum yani evrim sürecini; evrenin ve gezegenimizin oluşumunu; insanın zihinsel oluşumunu bilmeden bir dine inananlar bence neye inandıklarını bilmiyorlar.

    İslamın şartı denilen şeylere gelince yani sadece 5 şart var başka yok mu? Toplumu toplum yapan, insanı insan yapan bir şartı yok mu bu dinin? Maalesef inanç artık inanılası bir şey olmakta çıktı. Ben din adamlarına asla inanmam. Hiç bir şeye araştırmadan, mukayese etmeden inanmam ve körü körüne bağlanmak.

    Din kişiselleşti ve siyasallaştı. Tarikat ve cemaatleri kapatan Atatürk'ün bilgeliğini dile getirmek ve iyi sözlerle anmamak elde değil. Bu din alayışı ve din adamlarının hurafeleri modern bilimin verileri ile çelişen evrene ve insana ait düşünceleri; topluma, kadına, kişisel hak ve hürriyetlere bakış açıları insanları deist değil ateist yapar.

    Bana göre insanların ateist olması onların kötü adi insanlar, acımasıca mahkumlar olduğunu göstermez. Okul yıllarında ateist öğretim görevlileri cemaatçi öğretim görevlilerinden daha anlayışlı daha hoş görülür ve hatta daha müslümandı diyebilirim.

    İnançlarımız ve yaşamı sorgulayınca doğru ve sağlıklı bir düşünceye kavuşuruz. Nasıl bilim evreni ve insan biyolojisini inceledikçe doğruya kavuştu ise aynısı her şey için geçerli. Vakit bulursan Absürd İşler kategorisindeki yazılarıma bir bak olur mu? İnşallah bir gün bu konuları uzun uzun konuşuruz.

    Sevgi ile....

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Mustafa;yazımı uzun bir yorumla değerlendirdiğin için teşekkür ederim.Bu yazımın devamı da var.Bu arada Absürd İşler kategorindeki yazılarına bakıp,aynı düşünce paralelinde olduğumuzun sevinciyle,yeni değerlendirmeler yaparım.İnşallah bir gün senin de dilediğin gibi uzun uzun konuşma fırsatı buluruz.Sevgilerimle..

      Sil
  2. Ne güzel ifade etmişsiniz. Üzerine söyleyecek söz bulamıyorum...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkürler Zulal,beğenmen beni mutlu etti canım.Sevgilerimle..

      Sil