28 Kasım 2015 Cumartesi

Mecnun Gibi Sevmek

Sevmek-Aşk
Mecnun Gibi Sevmek

Keşke beni sevdiğin gibi sevebilseydim, keşke… Olmuyor, zira önce sen sevdin beni. Ben de beni sevdiğin için sevdim seni.


Bugün “Sevmek mi, sevilmek mi  güzel” diye uzun uzun düşündüm. Gözyaşlarım, içimin zehrini akıtacak cinstendi. Sevmek sevmeyi bilince mutlu eder sevileni, bunu anlamam zor değildi zaten. Senin sevgin mutlu eden cinstendi; hücrelerime kadar hissettirdiğin. Benimki ise, sevdiğine pişman ettirecek cinsten. Kınadım kendimi hep… Bir kâğıda yazdım yanlışlarımı, her zaman seni kırdıklarımın bir adım arkasından gelen pişmanlıklarımda buldum onları bir bir. Ben değişmek için gayret sarf ettikçe, isyankâr  ruhum aklımı adeta devre dışı bırakıp hırslarıma izin vermekte.  Senin deyiminle “Mantığının almadığı'', sebebi ise yaşadıklarımda mahfuz, ama  beni de yerle bir eden haller sergilettiler  bana.”

Tabularım vardı. Hayatıma kötü anılar bırakan iki erkek tarafından sanki ben hiç mutlu olmayayım diye onlarla yaşadığım zamanlarda, kişiliğime adeta özenle yerleştirilmiş… Biri babam diğeri ise eşim... Aslında asıl senin hak edeceğin kadar muti  biriydim  ben... Sevgin o kadar sıcak  ve o kadar doğaldı ki. Seninle gelseydim eğer bu günlere kendisine güveni tam biri olurdum. Onca çok beğendiğin güzel huylarımla birlikte… Benim  zaten şekillenmeden çıktığım o mutsuz yuvadan, hem anlamakta hem dâhil olmakta çok zorlandığım, ama mecburen hayata katılmam; kadınlığımın  hiçbir  hakkının bana teslim edilmemesi beni zaman içinde isyankâr biri yapmıştı. Ben bugün çok düşündüm.

Beni onarmaktan vazgeçmeyeceğini biliyorum, ya da umuyorum. Ama bazen beni değiştirerek mutlu olacağımı sanıyor ve aldanıyorsun. Çok büyük tepkiler veriyorsun. Benim gözüm dönerse çok tehlikeli olurum. Bunu zeki olduğun için sezmene rağmen üzerime geliyor, sınırlarımı ihlal ediyor ve beni çok zorluyorsun. Biraz sabırlı olsan? İnsanın hamuru son şeklini aldıktan sonra artık değiştirilebilir mi? Daha çocukken, oyun hamuru gibi sıkıp bir kenara konmuş, sayısını bilemediğim kadar fırınlanmış. Şimdi o kabuklanmış yerlerimi asabice koparmaya çalışıp ruhumu acıtıyorsun sen. Aslında tek şikâyetin  kıskançlığım.  Ama o  hiç geçmeyecek. Sadece ben onu gizlemeye ve seni izlemeye, üşenmeden çetele tutmaya devam edeceğim. Ta ki değiştirmemekte ısrar ettiğin huylarından ve beni layık olmadığım bu yaşam tarzından azat edene  kadar. Zaten  yapmamanı istediğim şeyler ,bir kadının asla kabul edemeyeceği ve alışkanlık haline getirdiğin  kusurların. Yaşının ağırlığına sahip değilsin. Beni en çok üzen de bu…


Gayret etsem de  değişemem. Bunu hiç  istemiyorum. İçime telkin, aklıma belli bir yol ve duygularıma kota uygulamam gerekiyor. Sessiz ve sensiz kaldığım bu günlerde; şu güne kadar birbirimize verdiğimiz maddi, manevi zararların  maliyetlerinin tespitini yapmam lazım. Kendime olan güvenime  halel getirmeden; ani çıkışlarıma hükmetmem ve bunu mutlaka başarmam gerekiyor. Zira yapımı fazla değiştiremem, Zararlı olduğunu benim de teyit ettiğim ama en çok da benim zarar gördüğüm, o sürekli içimi  kemiren şeylerden kurtulmak belki  zor olacak. Sonunda dilerim ruhum huzura kavuşacak. Senin diğer kusurlarından söz etmeye  başlamadık bile… Neden acaba? 

Ece Evren / İstanbul / Kara Pazarlardan  





4 yorum:

  1. Müze de kendini heykeltraş zanneden bir yapımız var. Yapamayacağımız bir eseri eleştirmek, hele el atıp çekiç keski bir yerleri düzeltmeğe kalkmak. Her şeyi şöyle olsalara boğup öldürmek olduğu gibi kalmasına hiç bir şeyin izin vermemek masanın bile örtüsünün kırışığını iki aralık bir zamanda düzeltmeğe çalışanlarız. Olduğu gibi sevemiyoruz. Elinize kaleminize sağlık.

    YanıtlaSil